NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
أَبُو مُعَاوِيَةَ
عَنْ
الْأَعْمَشِ
عَنْ أَبِي وَائِلٍ
عَنْ قَيْسِ
بْنِ أَبِي
غَرَزَةَ قَالَ
كُنَّا فِي
عَهْدِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نُسَمَّى
السَّمَاسِرَةَ
فَمَرَّ
بِنَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَسَمَّانَا
بِاسْمٍ هُوَ
أَحْسَنُ
مِنْهُ
فَقَالَ يَا مَعْشَرَ
التُّجَّارِ
إِنَّ
الْبَيْعَ
يَحْضُرُهُ
اللَّغْوُ
وَالْحَلْفُ
فَشُوبُوهُ
بِالصَّدَقَةِ
Kays b. Ebî Garaza'nın
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Rasûlullah (s.a.v.)
devrinde bize (tacirlere) "simsarlar" denilirdi. Rasûlullah (s.a.v.)
bize uğrayıp ondan daha güzel bir isim verdi ve:
"Ey tacirler
topluluğu! Şüphesiz alışverişde boş laf ve yemin bulunur. Onun için siz ona
sadaka karıştırınız."buyurdu.
İzah:
Nesâî, eymân, buyu';
Tirmizî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Ahmed b. Hanbel, IV, 6.
Kays b. Ebî Garaza:
Umeyr b. Vehb el-Gıfarî'nîn oğludur. Kûfe'ye yerleşmiştir. Tirmizî'nin
ifadesine göre, kendisinden sadece bu hadis rivayet edilmiştir.
Simsar; satıcı ile alıcının
arasına girip, satışı gerçekleştirmeye çalışan
kişidir. Bugün simsar denilince,
komisyoncu anlaşılır. Ancak, hadisin muhtevasından anladığımıza göre, Hz. Nebi
devrinde "simsar" diye tacirlere deniliyordu. Hz. Nebi onlardan simsar
adını kaldırarak "tacir" ismini verdi.
Hattâbî, Hz. Nebi'in,
"simsar" ismini kaldırıp da "tacir"deme-siniri hikmetini
şöyle açıklar:.
"Simsar yabancı
bir kelimedir. O zaman, alışveriş işini yapanların çoğu yabancı idi. Onun için
Araplar, simsar kelimesini onlardan almışlardı. Hz. Nebi (s.a.v.) bu ismi
arapça bir isim olan ticaret kelimesi ile değiştirdi. Kavinin; Hz. Nebi bize,
ondan daha güzel bir isim verdi, sözünün manası işte budur."
Tercemeye "boş
söz" diye geçtiğimiz "lağv" kelimesi; hesaba katılmayan, faydası
olmayan, insanın düşünmeden ve kasdetmeden söylediği boş sözdür. Aliyyü'1-Kârî;
"lağv"ın, "Dünya ve âhirette hiçbir faydası olmayan söz"
olduğunu söyler.
Hadiste mevzubahis
edilen "yemin"den maksat da, ya lüzumsuz yere haddinden fazla edilen
yemin .ya da yalan yere edilen yemindir.
Hz. Nebi (s.a.v.):
"Alışverişe boş laf ve yemin karışır" buyururken, çoğunluğu
kasdetmiştir. Yani, "Çokça alışverişe yemin ve boş laf karışır"
demiştir.
Rasûlullah (s.a.v.),
boş laf ve yemin karıştırılan alışverişteki kusuru telafi için sadaka
verilmesini tavsiye etmiştir. Çünkü sadaka, Allah'ın gazabını söndürür,
günahların b; -ıslanmasına vesile olur.
Hattâbî'nin verd.ği
bilgiye göre; ticaret mallarında zekâtın farz olmadığını söyleyen
bazı-Zahirîler, bu hadisi görüşlerine delil göstermek istemişlerdir. Bunlar
hadisi davalarına destek yaparken şöyle derler: "Eğer diğer zahiri
mallarda olduğu gibi, ticaret mallarında da zekât gerekseydi, Efendimiz onu
emreder ve; siz ona sadaka veya sadakadan bir şey karıştırınız, demekle iktifa
etmezdi."
Ancak Zahirîlerin bu
iddiaları, davalarına delil olamaz. Çünkü Hz. Peygamber burada, zaman belli
etmeden, mikdar tayin etmeden yemin ve boş söze keffaret olarak sadakayı
emretmiştir. Sene bitiminde kırkta bir olarak verilen zekât, başka yörelerden
beyana tabi tutulmuştur. Semüre b. Cündüb (r.a)'den rivayet edildiğine göre
Rasûlullah (s.a.v.) onlara, ticaret için hazırladıkları mallardan sadaka
vermelerini emrederdi. Üstelik tüm müslümanla-rın uygulaması ve ulemanın kahir
ekseriyetinin görüşü, ticaret mallarından zekâtın gerekli olduğu tarzındadır.
Bütün bunlara karşılık anılan bazı Zahirîlerin aksi görüşte olmaları hilaf
sayılmaz.
Hattâbfden özet olarak
aldığımız bu sözler; hadisin, ticaret mallarında zekâtın farz olmadığı tarzındaki
bir düşünceye yardımcı olmadığını ortaya koymaktadır.